Normal olarak da ilahi bir güç tarafından oluşturulmuş olması mümkün değildir.Kimilerine göre de dillerin insan üstü bir varlık kökenli olduğunu söylemişlerdir. Onlara göre dilin bir hitaba,bir sese dilin ortaya çıkmasına gerektirecek bir duruma ihtiyaç vardır. Ve bunların gerçekleşmesi için de bir lafzın olması gerekir. Ve buda ancak tevkıfi olarak gerçekleşir.
Kimilerine göre de ıstılahi oluşmasına sebep olacak kısmın insan üstü bir güç tarafından kalan kısmın ise ıstılahi şekilde oluştuğunu söylemişlerdir. Bu alimlerin görüşlerine bakıldığında aklen uygundur. Tevkıfin oluşması Allah ilk önce harfleri ve sesleri insanların işiteceği şekılde yaratmış daha sonlara bunlara isim vermişlerdir.ve delaletin kastettiği bilgi yaratıldı. Bunu yaparken de ezeli bir gücün bunu yapmaktan aciz olmadığı görülür. Istılahın imkan kapsamında var olmasına bakıldığında Allah aklı başında olan bir milletin iç çağrışımlarını ve onlar için ihtiyaç olan ve insanların kendilerinin erişmesi mümkün olmayan ve gaip olayların tarif edilmesi ile meşkul olurken bir araya getirmiş ve biri bunu başlatmış ve sonuçta ıstılah ortaya çıkmış olur. Lügavi olan isimlerin kıyas yöntemiyle sabit olması ya da olmaması konusunda usulcüler çelişmişlerdir. Bazı alimlere göre Arapların yaptığı üzümden olan şarabı akla sarhoşluk verdiği için hamr denilmiştir. Bununla beraber şaraba aynı anlama gelen nebiz kelimesini kıyas yaparak kullanmışlardır. Aynı zaman da nebiz’e baktığımızda peygamberimiz hamr, liaynihi haram kılmış sözünün içerisine girer önceden bahsettiğimiz lügavi isimleri ikiye ayırırız; Bunları vazı isimler ve örfi isimler olarak adlandırılır. İsimlere gelen bir anlam kazandırmak için vaaz edilir. İsimler ilk başta verildiği anlamlarının haricinde veya mecaz anlamıyla daha sık kullanılır. Şeri olan isimlere bakarsak isimlerin şart,dini ve lügavi olarak hariciler ve mutezile gibi bazı alimler isimleri bu şekilde adlandırmışlardır. Dini olan isimlere bakarsak şeriatın dini özünü ileten isimerdir. Örneğin fısk, küfür vb kelimeleri de buna örnektir. Şeri olan isimlere bakarsak namaz, haç vb dir. Kadı bu isimlerin bu görüşü paylaşanların görüşlerinin bozuk olduğunu onlara göstermek için ikiye ayırmıştır. İlki kuran da bu lafızlar vardır. Ve kuranın dili Arapça dır. İkincisi ise Allah bunu yapsaydı isimlerin iletilmesinde tevkıf ile insanlara öğretmek durumunda olurdu. Şeriatın dilde karşılığı olmayan ibadetin ortaya konulmasını reddederiz. Bunu reddetmesinin sebebi salatın dilde sadece ruku ve secde ruku ve secde den olmadığını veya haçın dilde sadece tavaf ve say olmadığını söylersek buna cevap şöyle olur.
İlk olarak namaz sadece ruku ile secdeden meydana gelmediği bunun zıddına dua anlamında da kullanılır dilde. İkincisi yapılan bu fiillerin hepsinin isimlendirilmesinde salat’ın kullanılmasının sebebi de imama uyarak yapılmasıdır. Arapların adetinden olan bir isimlendirme yapılırken onunla ilişkisi bulunan ve bitişiğinde olanla ilişki kurarlar. Kendinden başkasına delalet eden ve etmeyen olarak ikiye ayrılan şeye bakarsak bunlar iki kısma ayrılır. İlki zati ile olanlar bunlara akli deliller denir. Hitapla anlatılanın anlaşılması için diyelim ki bir söz var ve bu sözü peygamber veya melek Allahtan duydu veya bir veli ve yahut bir peygamber bunu melekten duydu ya da Müslüman kimseler bunu peygamberden duymuştur. Bu duyulan sesi melek veya peygamber Allahtan duymuşsa bu bir harf, ses, vaz olmuş bir dil olmadığı için bu sözün anlamını bilmeleri önceden sahip oldukları bir bilgiden değildir. Lakin bunun anlamı Allah’ı duyanın üç şey üzerinde zorunlu bir bilginin yaratılmasıyla bilinebilir. Bu zorunlu olan şeylere bakarsak konuşanın işittiğinin,konuşan kişinin sözü olması ve konuşanın anlatmak istediği anlamın bilinmesi gerekir. Lakin ezeli gücün bunu peygambere ve meleğe bildirmesinden aciz olmadığı açıktır. Herkes içinden geçeni anlatmak istemesi veya bunu tarif etmesi mümkün değildir. Lakin Allah’ın buna ihtiyacı yoktur.
Kimilerine göre de ıstılahi oluşmasına sebep olacak kısmın insan üstü bir güç tarafından kalan kısmın ise ıstılahi şekilde oluştuğunu söylemişlerdir. Bu alimlerin görüşlerine bakıldığında aklen uygundur. Tevkıfin oluşması Allah ilk önce harfleri ve sesleri insanların işiteceği şekılde yaratmış daha sonlara bunlara isim vermişlerdir.ve delaletin kastettiği bilgi yaratıldı. Bunu yaparken de ezeli bir gücün bunu yapmaktan aciz olmadığı görülür. Istılahın imkan kapsamında var olmasına bakıldığında Allah aklı başında olan bir milletin iç çağrışımlarını ve onlar için ihtiyaç olan ve insanların kendilerinin erişmesi mümkün olmayan ve gaip olayların tarif edilmesi ile meşkul olurken bir araya getirmiş ve biri bunu başlatmış ve sonuçta ıstılah ortaya çıkmış olur. Lügavi olan isimlerin kıyas yöntemiyle sabit olması ya da olmaması konusunda usulcüler çelişmişlerdir. Bazı alimlere göre Arapların yaptığı üzümden olan şarabı akla sarhoşluk verdiği için hamr denilmiştir. Bununla beraber şaraba aynı anlama gelen nebiz kelimesini kıyas yaparak kullanmışlardır. Aynı zaman da nebiz’e baktığımızda peygamberimiz hamr, liaynihi haram kılmış sözünün içerisine girer önceden bahsettiğimiz lügavi isimleri ikiye ayırırız; Bunları vazı isimler ve örfi isimler olarak adlandırılır. İsimlere gelen bir anlam kazandırmak için vaaz edilir. İsimler ilk başta verildiği anlamlarının haricinde veya mecaz anlamıyla daha sık kullanılır. Şeri olan isimlere bakarsak isimlerin şart,dini ve lügavi olarak hariciler ve mutezile gibi bazı alimler isimleri bu şekilde adlandırmışlardır. Dini olan isimlere bakarsak şeriatın dini özünü ileten isimerdir. Örneğin fısk, küfür vb kelimeleri de buna örnektir. Şeri olan isimlere bakarsak namaz, haç vb dir. Kadı bu isimlerin bu görüşü paylaşanların görüşlerinin bozuk olduğunu onlara göstermek için ikiye ayırmıştır. İlki kuran da bu lafızlar vardır. Ve kuranın dili Arapça dır. İkincisi ise Allah bunu yapsaydı isimlerin iletilmesinde tevkıf ile insanlara öğretmek durumunda olurdu. Şeriatın dilde karşılığı olmayan ibadetin ortaya konulmasını reddederiz. Bunu reddetmesinin sebebi salatın dilde sadece ruku ve secde ruku ve secde den olmadığını veya haçın dilde sadece tavaf ve say olmadığını söylersek buna cevap şöyle olur.
İlk olarak namaz sadece ruku ile secdeden meydana gelmediği bunun zıddına dua anlamında da kullanılır dilde. İkincisi yapılan bu fiillerin hepsinin isimlendirilmesinde salat’ın kullanılmasının sebebi de imama uyarak yapılmasıdır. Arapların adetinden olan bir isimlendirme yapılırken onunla ilişkisi bulunan ve bitişiğinde olanla ilişki kurarlar. Kendinden başkasına delalet eden ve etmeyen olarak ikiye ayrılan şeye bakarsak bunlar iki kısma ayrılır. İlki zati ile olanlar bunlara akli deliller denir. Hitapla anlatılanın anlaşılması için diyelim ki bir söz var ve bu sözü peygamber veya melek Allahtan duydu veya bir veli ve yahut bir peygamber bunu melekten duydu ya da Müslüman kimseler bunu peygamberden duymuştur. Bu duyulan sesi melek veya peygamber Allahtan duymuşsa bu bir harf, ses, vaz olmuş bir dil olmadığı için bu sözün anlamını bilmeleri önceden sahip oldukları bir bilgiden değildir. Lakin bunun anlamı Allah’ı duyanın üç şey üzerinde zorunlu bir bilginin yaratılmasıyla bilinebilir. Bu zorunlu olan şeylere bakarsak konuşanın işittiğinin,konuşan kişinin sözü olması ve konuşanın anlatmak istediği anlamın bilinmesi gerekir. Lakin ezeli gücün bunu peygambere ve meleğe bildirmesinden aciz olmadığı açıktır. Herkes içinden geçeni anlatmak istemesi veya bunu tarif etmesi mümkün değildir. Lakin Allah’ın buna ihtiyacı yoktur.