Neden Antik Toplumlar Gözlerini Sürekli Gökyüzüne Çevirdi?
Eski uygarlıklar için gökyüzü, tanrısal bir alan ve yaşamın düzenini belirleyen kutsal bir takvimdi. Mısır, Mezopotamya, Maya ve Antik Çin gibi medeniyetler, yıldızların hareketlerini sadece izlemekle kalmadı; onları zamanın, mevsimlerin ve kaderin anahtarı olarak gördü. Nil’in taşma zamanını tahmin etmekten güneş tutulmalarını kaydetmeye kadar her göksel olay, onların yaşamını şekillendirdi.
Gökyüzü aynı zamanda güç ve otorite sembolüydü. Hükümdarlar tanrıların temsilcisi olduklarını göstermek için yıldızlara göre tapınaklar inşa etti, güneşin doğuşuyla hizalanmış anıtlar dikti. Bu, inanç ile bilimin iç içe geçtiği bir çağın yansımasıydı. Astronomi, astrolojinin kökeni olarak doğdu; yıldızlar geleceği okumak için bir araç haline geldi.
Aslında bu gökyüzü merakı, insanlığın “biz kimiz ve nereden geldik” sorusuna verdiği ilk yanıt arayışıydı. O dönemden bu yana teknoloji değişti ama yıldızlara duyulan hayranlık hiç azalmadı.
